Stres, Uyku ve Sosyal Jetlag (SUS): Obezitenin Psikososyal Yönü

Hollanda’da bulunan VU Tıp Merkezi, Epidemiyoloji ve Biyoistatistik Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Dr. Femke Rutters; stres, uyku ve sosyal jetlagın; toplumda yaygınlaşan obezite ve metabolik hastalıkların gelişimi üzerindeki rolü hakkında bir açıklama yaptı ve konuyu üç başlıkta ele aldı.

Dr. Rutters yaptığı açıklamada; bir obezite salgınıyla karşı karşıya olduğumuzu ve dünyada yaklaşık her 3 kişiden birisinin obez ya da aşırı kilolu olduğunu belirtti. Obezitenin sıklıkla tip 2 diyabet, hipertansiyon, kan yağları yükseliği gibi metabolik hastalıklara bağlı olarak; kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini artırmasının, sağlık sistemleri açısından dramatik sonuçlar doğurduğunu vurguladı.

Obezitede uygulanan diyet tedavileri beklenen sonuçları vermiyor

Obezitenin çok basit bir mekanizması var. Çok fazla yemek yediğinizde ve çok az hareket ettiğinizde ortaya çıkıyor. Yapılması gereken şey; enerji dengesini tekrar düzene sokmak ve biraz kilo vermek. Bu sayede her şey yoluna girmiş oluyor. Peki; böylesine basit bir dengeye sahip olan obezitenin tedavisi, neden bu kadar komplike ve zor ?

Hepimiz diyete başlamanın ve ona sadık kalmanın zor olduğunu biliyoruz. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki; sonuçlar oldukça cesaret kırıcı. Kısa vadede her 3 kişiden sadece biri diyetle kilo vermeyi başarabiliyor. Geri kalanlar ise çok az bir kilo kaybı sonrası, kaybettikleri kiloları fazlası ile geri alıyorlar. Uzun vadede ise sonuçların daha da cesaret kırıcı olduğu görülüyor. Her 100 kişiden sadece biri, diyet sonrası ulaştığı kiloyu koruyabiliyor.

Fiziksel faktörlerin yanında psikososyal faktörler de var

Obezite birkaç gün veya birkaç hafta içinde değil; yıllar içinde, yavaş yavaş gelişen bir süreç. Bir takım genetik ve davranışsal faktörlerin rol oynadığı bu süreçte; yaşam tarzımız, günlük alışkanlıklarımız ve çevresel etkenler de süreci etkileyen diğer faktörler olarak önümüze çıkıyor. Örneğin; artan otomobil ve yürüyen merdiven kullanımı ile hareketsiz bir yaşam sürmek gerçekten çok kolay. Ancak, bu yazının temel hedefi; obezite üzerinde etkisi olan psikososyal faktörler. Özellikle de stres, uyku ve sosyal jetlag.


Stres

obezite-3s-stres Stresin sağlık üzerinde yarattığı olumsuz etkiler zaten bilinmektedir. Stres, homeostaza, yani dengeye karşı gerçek veya hayali bir tehdit oluşturan her şey olarak tanımlanır. Hayvanat bahçesinden kaçan bir aslanın, sizi öğle yemeği olarak görmesi; gerçek strese örnek olarak verilebilir. Psikolojik stres örneği ise; toplum önünde yapılacak bir konuşma olabilir. Böyle bir konuşma fiziksel olarak zararlı olmasa bile gerginliğe neden olabilir.
Obezite, stresin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinden birisidir. Kilo artışı ile stres arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteren, en önemli ihtiyaç analizlerinden birisi, 2011 yılında Jane Wardle ve arkadaşları tarafından yayımlanmıştır. Stres, çok sayıda mekanizma ile kilo artışına neden olmaktadır. Bunlardan birisi; Prof. Dr. Björntorp’un, hipotezinde açıkladığı endokrin yoludur. Hipotalamus – Hipofiz – Adrenal (HPA: Beyindeki açlık merkezi – Hormon merkezi – Böbrek üstü bezleri) aksının, aşırı çalışması nedeni ile, ağırlıklı olarak iç organlarda olmak üzere; kilo artışına neden olan kortizol düzeylerinde artış görülmektedir.
Bunun dışında bir de davranış yolu vardır. Çünkü stresin yeme alışkanlıkları üzerinde de etkisi vardır. Hollanda’da yapılan bir araştırmada; bir grup gönüllüye öğle yemeği verdikten sonra stresli bir görev veriliyor ve daha sonra aperatiflerle (çikolata ve meyan kökü) dolu bir tabak sunuluyor. Sonuçlar; aç olmadıkları halde, stresli kişilerin daha fazla yemek yediğini göstermiştir. Bu durum, obezite çalışmalarında halihazırda bilinen bir faktördür.


Uyku

obezite-3s-uykuUyku, obezitenin daha az bilinen psikososyal unsurlarından birisidir. Uyku ve obezite arasında bir ilişki bulunduğuna dair ilk kanıt; ekolojik bir kanıttır. Son 50 yılda yapılan çalışmalar, gecede 8.5 saat olan uyku ortalamamızın, 7 veya daha az saate düştüğünü göstermiştir. Bu durum da, dünyadaki obezite patlaması ile aynı zaman diliminde meydana gelmiştir. Yani, kısalmış bir uyku süresinin (6 saat ve daha az), yüzde 50 ya da daha fazla ihtimalle, obezite ve kilo artışına neden olduğunu gösteren çok sayıda epidemiyolojik çalışma bulunmaktadır.
Çocuklarda da benzer bir durum geçerlidir. Kaç saat uyuyacaklarına kendilerinin karar verdiği, ergenlik çağında bulunan çocuklar içinde; daha az uyuyan çocukların daha çok kilo aldıkları gözlemlenmiştir. Uyku miktarı kadar uyku kalitesi de önemlidir. Deneklerin (iki saatte bir uyandırılarak) rahatsız bir uykuya maruz bırakıldığı çalışmalarda; tüm enerji dengesinin bozulduğu ve kilo kontrolü düzenlenmesinde rol alan endokrin unsurlarının değiştiği görülmüştür.
Tüm bu nedenlerden dolayı uykunun önemli olduğunu söyleyebiliriz. Uyku; kilo artışı ve obeziteyi etkileyebilecek en önemli faktörlerden birisidir.


Sosyal Jetlag

obezite-3s-sosyal-jetlagJetlag, özellikle kıtalararası uçuşlarda görülen ve zaman dilimi farkından dolayı ortaya çıkan bir uyum sorunudur. Sosyal jetlag ise; obezite incelemelerinde oldukça yeni bir konu olup, uyku zamanlaması anlamına gelen “sirkadiyen ritim” ile yakından bağlantılıdır.
Hepimiz gün boyunca değişken bir ritmimiz olduğunu biliyoruz. Örneğin; sabah kalktığımızda kortizon hormonu seviyemiz yüksektir ve bu da kalkıp işe gitmemizi sağlar. Akşama doğru bu seviye azalarak rahatlamamızı ve uykuya dalmamızı sağlar. İşte bu ritimde ortaya çıkabilecek düzensizlikler (jetlag ya da gece vardiyasında çalışmak gibi), endokrin ve kilo düzenlenmesinde rol oynayan diğer davranışsal mekanizmaları olumsuz etkiler. Obezite gelişiminden sorumlu olup, az bilinen nedenlerden birisi de; kendi iç ritmimiz ile çevremiz tarafından zorlanan, “harici ritim arasındaki fark” anlamına gelen Sosyal Jetlag’dır.

“Gece kuşu” olarak adlandırılan; en çok üretimi ve verimi akşam saatlerinde gösteren insanlar herkesin çevresinde vardır. Bazı insanlarsa gerçekten erkencidir ve sabahın ilk ışıkları ile işe koyulurlar. Eğer erken kalkmayı sevmeyen biri olmanıza rağmen, sabah saat 7’de işte olmanız gerekiyorsa; bu iki ritim arasında sosyal jetlag adı verilen bir düzensizlik ortaya çıkar.
“Pazartesi Sendromu” olarak adlandırılan durum bile, aslında bir sosyal jetlag’dır. Yapılan çok sayıda araştırma, sık sık sosyal jetlag yaşayan bireylerin daha kilolu olduklarını, ortaya çıkan bu durumun, davranışta meydana gelen değişikliklerle ilgili olduğunu ve bireyi hareketsiz hale getirdiğini göstermiştir. Hatta bu durum, hormonal dengeyi de bozmaktadır. Çoğu çalışmada sosyal jetlag sıklığının, daha yüksek bir HPA aksı ile bağlantılı olduğu gözlemlenmiştir.

Stres, uyku ve sosyal jetlag obezitede rol oynayan üç önemli faktördür ve belki de hastaların büyük bir bölümünde öncelikli olarak düzeltilmesi gereken sorunları temsil etmektedirler.