Yapılan çalışmalar tip 2 diyabet ve depresyon arasında, çift yönlü bir bağlantı bulunduğunu gösteriyor. Ancak, metabolik bozuklukların, stres ve depresyon üzerine etkileri ve depresyon ilaçlarının faydaları, halen çok net değil. Tip 2 diyabet ve depresyonun her ikisi de; yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen ve oldukça yaygın görülen koşullar olduğundan, mevcut ilaç tedavisini en uygun hale getirmek gerekiyor.

Fransa’da, Dr. Bruno P. Guiard ve meslektaşları tarafından yürütülen bir çalışmada, diyabetin duygusallık üzerindeki etkileri bir fare modelinde incelenerek, depresyondaki diyabet hastalarının tedavisine yönelik ışık tutacak ipuçları elde edilmeye çalışıldı.

Çalışmanın özeti ve bakış açısı

Daha önceki çalışmalar, yüksek yağ içerikli bir diyetin, beyinde anksiyete ve depresyona yol açan değişimlere neden olduğunu göstermiştir. Sağlıklı bir diyete geçildiğindeyse, metabolik değişiklikler tersine dönse bile, ruhsal sorunlar devam etmektedir. Bu fare çalışmasının sonuçları, yüksek yağ içerikli bir diyetin; tip 2 diyabet, anksiyete ve depresyonla bağlantılı olduğunu, ayrıca böyle bir diyetin, antidepresanların faydalı etkisini azalttığını ortaya koydu.

Çalışma; orijinal bir yaklaşım kullanarak, tip 2 diyabetin, uzun süreli yüksek yağ içerikli bir diyet tarafından tetiklendiğinde, her iki patoloji arasında iyi bir bağıntı olduğuna dair net kanıtlar sundu. Dr. Guiard “Tip 2 diyabet ve ağır depresyonun yaygınlığı, etkileri ve yaşam kalitesi üzerindeki sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, mevcut antidepresan tedavisini en iyi hale getirmek son derece önemlidir.” açıklamasında bulundu.

Diyabet bağlantısı

Araştırmacılar, 30 fareyi; standart diyet, yüksek yağ içerikli diyet veya fruktozla %60 oranında zenginleştirilmiş bir diyetle 16 hafta besleyip, vücut ağırlıklarını haftalık olarak izlediler. Ayrıca hayvanlar üzerinde kapsamlı metabolik ve davranışsal analizler yapıldı. Bu verileri değerlendirme amacıyla bir skorlama sistemi kullanıldı. Standart ve yüksek yağlı diyetle beslenen farelere, 4 hafta boyunca deri altından, aktif dozda bir depresyon ilacı olan “escitalopram” (selektif serotonin geri alım inhibitörü) verildi. Beklendiği üzere, yüksek yağlı diyet, vücut ağırlığında artışa neden oldu.

Bu da; açlık kan şekeri yüksekliği, insülin fazlalığı ve glikoz intoleransını beraberinde getirdi. Yüksek fruktoz içerikli diyet ise, tip-2 diyabete benzer özelliklerin gelişmesiyle bağlantılıydı; ancak vücut ağırlığı artmadı. Araştırmacılar, metabolik bulguların gelişmesi, yüksek yağlı diyet ve anksiyeteyle ilişkili/depresyon benzeri semptomlar arasında, zamanla artış gösteren bir bağıntı olduğunu buldular. Yağlı diyet, beyin tabanındaki yiyecek algı merkezi olan hipokampusta serotonin maddesinin azalmasıyla da bağlantılıydı. Araştırmacılar, bunun hücredeki değişimlerden kaynaklandığını bildirdiler ve yağlı diyetle beslenen farelerde depresyon ilacının bu yüzden fayda göstermiş olabileceğini ifade ettiler.

Ruh hali üzerindeki kalıcı etki

Yüksek yağlı diyet 12 hafta uygulandıktan sonra, 1 ay tekrar standart diyete geçildiğinde; ağırlık artışı ve metabolik değişiklikler düzelmesine rağmen, anksiyeteyle ilişkili / depresyon benzeri bulguların devam ettiği görüldü. Yüksek yağlı diyet sonrası kalıcı davranışsal sorunlar olduğunu bildiren Dr. Fioramonti, “Sadece diyabetin tedavi edilmesi anksiyetenin tedavisi için yeterli olmayabilir. Belki de beynimizin içinde; ‘Çevrede bulunabilecek tüm kusurlardan çok daha güçlü olan kusur beynimizde’ yazılı bir damga taşıyoruz,” dedi.

Yapılan açıklamada; gelecekteki çalışmaların, yağlı yiyeceklerin davranışlarımız üzerindeki etkileri üzerine odaklanması gerektiği belirtildi. Dr. Fioramonti; bu çalışmanın ilaç geliştirme açısından sonuçları olacağına inandığını belirtti ve ekledi: “Şeker hastası olsanız da olmasanız da, yeni moleküllerinin her durumda etkili olduğunu göstermek, çok ilginç olabilir.”

Yeni çalışmalara ihtiyaç var

Uluslararası Beslenme Psikiyatrisi Araştırma Derneği Başkanı Dr. Felice Jacka; çalışmanın çok faydalı olduğuna ve depresyon tedavilerine bireyler arası yanıtları en azından kısmen de olsa açıklayabileceğine inandığını ifade etti ve ekledi: “Yüksek yağlı diyetle bu sonuçları elde etmeleri beni şaşırtmadı. Yağlı bir diyet ile gut hastalığı ve bağırsak geçirgenliği artışına bağlı bakterilerin kana geçişi gibi biyolojik sorunlar görülebilir. Bağırsak bakterileri; şeker kontrolü ve insülin duyarlılığı gibi metabolizma özelliklerinin yanı sıra, ruh hali ve davranışların da merkezinde rol oynar.
Yapılacak yeni araştırmalar, bu etkilerin diyete bağlı bağırsak bakterilerinden kaynaklanıp, kaynaklanmadığını incelemelidir.” Dr. Jacka, yüksek fruktozlu diyetin, yüksek yağlı diyette görülen davranışsal değişimlere neden olmamasına şaşırdığını belirtti. Dr. Jacka “Hayvan deneylerini anlamlandırırken ihtiyatlı olmalıyız. İnsanlarda yüksek fruktoz içerikli diyet vücut ağırlığını arttırır; dolayısıyla mekanizmalar aynı olmayabilir.” dedi.